Amaç
İnsanın kendiliğinden bir yaşam amacı olduğu kanaatinde değilim. Bu amacın ancak insanın kendisi ya da çevresi tarafından edinilebileceğini ve hatta uydurulabileceğini düşünenlerdenim.
İnançlı insanlar açısından yaratıcı tarafından verilen amaçla doğmuş olma hali herhangi bir sorun teşkil etmese de inancın bu işe etkisini reddeden insanlar açısından amaçsızlık ciddi bir boşluk olabilir. Özellikle de inancın verdiği amacı belirli bir süre kabullenip sonrasında reddedenler için bu problem daha da karmaşık bir hal alabilir. Zira başlangıçtan itibaren bir boşluğun olduğunu kabullenmek ve onu kendince doldurmak nispeten kolayken, doğuştan atanan amacın bir süre sonra reddi ile oluşan durum çok daha zor olsa gerek.
Amaç, şayet atanmış ise ve insan bu dayatmayı sorgulamaksızın yaşama yolunda ise hayatındaki tüm iniş ve çıkışlara rağmen yine bu atanmış amaca sarılıp, onun verdiği rahatlık ile yoluna devam edebilir. Tüm bu amaç bir yanılsama olsa dahi, insan bunu bilmediği sürece pekala bu yanılsama içinde ve gayet makul ölçülerde huzurlu bir hayat yaşayabilir.
Atanmış amacın olmadığı bir insan ise, kendi amacının keşfiyle uğraşıp sonunda kendi yanılsamasını yaratabilir ve huzura bu sayede ulaşabilir. Fakat ömrü boyunca atanmış amacın netliğinde bir yanılsama yaratamayıp, arayış içinde de olabilir. Tabi bu arayışın huzur verip vermeyeceği kişiye bağlıdır. Zira arayışın kendisi de pek çok kişi tarafından atanmış amaca benzer bir yanılsama olarak görülüyor olabilir. Neticede insan hem atanmış hem de yaratılmış olan bu iki yanılsamada da kendini avutacak bir huzura erişmiş olabilir.
Üçüncü durumda ise insan atanmış bir amaçla doğup, sonradan çeşitli sebeplerle bu amacın reddi noktasına gelebilir. Artık buradan sonra kişi yalnızca oluşan boşluğu bir şekilde doldurma ihtiyacı hissetmeyecek, bir de üzerine geçmişinin biriktirdiği amacın artık hoşlanmadığı kalıntılarını temizleyecektir. Bu noktada kişinin işi ilk iki varsayıma göre çok daha zordur.
Barınak örneği;
Üç farklı kişi için üç alan vardır. Bu alanların birinde sağlam bir ev, birinde bir harabe, birinde ise hiçbir şey yoktur. Ancak gerekli tadilat için her şey vardır. Bu üç kişiden atanmış amaçla doğanın şansı sağlam evi kapmaya benzer. Kendi amacını yaratanın şansı gerekli malzemelerle gönlünce bir ev yapmaya elverişli olan boş alandır. Harabe ise üçüncü kişiye kalır. Bu üçüncü kişi evvela harabenin kalıntılarını bir düzene sokmalı ya da yapabiliyorsa tümüyle yıkmalı, sonrasında da evini inşa etmelidir.
Burada kasıt elbette sağlam evin en kolay durum olduğudur. Yoksa en doğru durum olduğu değildir. Bunun tartışması şüphesiz ki insanın kendisine aittir. Fakat insan hayatı açısından iç huzura yönelik düşünüldüğünde amacın önemi oldukça büyüktür ve bu alandaki bir boşluk insanı iç huzurundan edebilir. Neticede var olanın reddi, her zaman için önünüze yeni bir yol açmayabilir. Aksine çoğu zaman oluşan sadece boşluktur. Bu riskin farkında olup yola çıkmak en iyisidir.
Yorumlar
Yorum Gönder