Kulenin Rengi
Vaktiyle çok meşhur bir tepe varmış. Rivayete göre bu tepeden bakınca ufukta bir kule gözükürmüş. Gerçeğin tepesi denirmiş bu tepeye ve kişi, bu tepede durup da o kuleye bakınca hangi rengi görüyorsa, o kişinin gerçeği de o oluyormuş. Bir de tepeden kuleye dek uzanan hakikat yolu varmış. Bu yol ise tepeden bakan kişinin, kendi gerçeğini teyit için izlediği yolmuş. Zira o anki hava durumu ya da Güneş’in konumu tepeden bakan kişinin kulenin rengini farklı görmesini sağlarmış. Tabi elbette kişinin yaşı, göz ve akıl sağlığı da kendi gerçeğini görmesinde bir etkenmiş.
Bazen tepede duran kişi kuleye bakar ve rengini sarının koyu bir tonu olarak görürmüş. Bu elbette onun kendi gerçeğiymiş ve elbette bunun önemli bir manası olurmuş. Kişi şayet bu gerçeğin verdiği mana ile tatmin olursa, hakikat yolunu yürümez ve kendi gerçeğini hakikat kabul ederek tepeden inermiş. Oysa elbette makbul olan bu değilmiş. Makbul olan, tepeden gördüğü rengi zaman kaybetmeksizin hakikat yolunu aşarak, kuleye varıp teyit etmekmiş. Şayet o zaman da kule aynı renkse işte asıl hakikat o kabul edilirmiş.
Bir de şahitlik kavramı varmış bu rivayette. O da kişiye gerçeğin tepesinde ve hakikat yolunda eşlik eden yoldaşına denirmiş. Tabi elbette ki en makbul hakikat, şahitlik eşliğinde teyit edilen hakikat imiş. Artık bu andan itibaren kişi hem kendi gerçeğinin hakikat olduğunu keşfetmiş hem de bu keşfi bir şahit huzurunda teyit etmiştir. Artık bu andan itibaren o kişinin bildiği, tepenin gösterdiği gerçek değil kulenin gösterdiği hakikatmiş.
Yorumlar
Yorum Gönder