Osman ile Müjgan

Osman'ın hayatıydı Müjgan. Sabah uyanır Müjgan diye açardı gözlerini, sonra tüm gün Müjgan diye dolanırdı ortalıkta, akşam olunca da Müjgan diye dalardı uykuya. Uykularında bile Müjgan vardı. Zaten kâbus görmezdi hiç Osman. Niye görsün ki? Öyle güvenirdi ki Müjgan'a, yakıştıramazdı ayrılığı. Her gece kavuşulur mu? Onlar kavuşurlardı. Zaten başka türlüsüne de razı olmazdı Osman. Öyle kan ter içinde uyanmak mı? Olanak dahilinde bile değildi. Müjgan'ın ellerini tutmadan, o elleri tutup göğsüne koymadan, velhasıl Müjgan'ına kavuşmadan uyanır mıydı hiç Osman?


Eski bir çeşme vardı. Müjgan'ın evinin sokağında. Babası görmesin diye onun ardına gizlenirdi Osman. Çeşmenin suyu akmazdı, bilirdi herkes. O yüzden de kimse yanaşmazdı. Bir tek Osman, bir tek Müjgan. Hemen her gün bekletirdi Müjgan Osman'ı. İstediğinden mi, nazından mı? Tövbe! Anasından korkardı, babasından korkardı, ağabeyinden korkardı. Müjgan bu, temiz kalpli kız, mahalleliden de korkardı.


Osman bilirdi Müjgan'ın gecikeceğini ama mutlaka geleceğini. O yüzden sabırla beklerdi. Bu beklemelerde eskiden bir hayli de sigara içerdi. Ama artık bırakmıştı. Zira para biriktiriyordu. Müjgan ile evlenecekti. Sigaraya verecek parası yoktu. Para yalnız birikecekti. Müjgan için. Onu rahat ettirebilmek için.

Osman çoğu zaman sabah yediği üç beş zeytinle geçirirdi günü. Akşama da bir tas çorba içer, doymaz ama boğazından kesip yastık altına koyduğu para çoğaldıkça da bir hoş olurdu. Biriken her kuruş Müjgan'a kavuşma yolunda döşenmiş bir taş gibiydi.

Müjgan, nihayet evden çıkınca önce etrafına bakar, kimseyi görmez ise çeşmeye doğru yol alırdı. Osman görünürde olmadığı için telaşlanmaz aksine heyecanlanırdı. Bilirdi çünkü, Osman oradaydı. İki eli kanda olsa gelir, Müjgan'ını beklerdi.


-Çay vereyim mi abi?

-Dur be oğlum limon sıkma.

-Taş mı yiyeyim be abi?

-Tamam, tamam ver hadi. Neyse, ne diyordum.


Müjgan çeşmeye yaklaşınca Osman onun geldiğini anlardı. Nereden diye sormayın. Anlardı işte. Müjgan'ın öyle güzel kokular sürecek parası yoktu ama Osman yine de alırdı onun kokusunu. Hele de rüzgar Müjgan'ın ardından eserse var ya, o zaman Osman daha da erken alırdı kokusunu.


Sonra Müjgan çeşmeye varırdı. Sonra Osman gizlendiği yerden çıkardı. İkisi de şöyle bir etrafı süzerdi. Sonra Osman Müjgan'ın elini tutar, kalbinin üstüne koyardı. Müjgan önce bakamazdı Osman'a. Her gün mü böyle olurdu? Her gün böyle olurdu. Her Allah'ın günü böyle olurdu. Müjgan bin yıllık sevdiğinin kalp atışlarını avucunda hissetikçe utancından kızarır, gözlerini yerden kaldırıp da ona şöyle güzel güzel bakamazdı. Ama sonra...


Sonra Osman diğer elini alır Müjgan'ın çenesine götürür ve kaldırırdı başını. Sırf o bahar yeşili gözleri görmek için mi? Evet, sırf o bahar yeşili gözleri görmek için.


-Sahi be abi, Müjgan abla o kadar güzel miydi?

-Sana, bana öyle güzel gelir miydi bilmem ama dedim ya Osman'ın hayatıydı Müjgan.

-Devam et be abi, çok güzel anlatıyorsun.


Osman, Müjgan'ın başını kaldırıp da o bahar yeşili gözlerini görünce ne açlığı kalırdı ne parasızlığı. O andan itibaren Osman, avare Osman değil, cihan padişahı Osman olurdu. Ne dert kalırdı Osman'da ne tasa. Sadece kavuşmak olurdu aklında. Kavuşmak için de çalışmak, çok çalışmak. O yüzden istemeden de olsa elini bırakırdı Müjgan'ın ve işine giderdi. Beraber yürüyemezlerdi mahallede. Yürüseler ne olurdu sanki? Ama yürüyemezlerdi işte.


Sonra Osman gün boyu ne iş olsa yapardı. Yük taşırdı, cam silerdi, odun keserdi. Balık tutardı, pişirirdi, satardı. O mahalledeki herkesin bir işi varsa Osman'ın bin tane vardı. Balıkçı mıydı diye sorsan Osman, balıkçıydı. Oduncu muydu diye sorsan, oduncuydu. Hamal mıydı diye sorsan, hamaldı. Müjgan'a olan aşkı, Osman'ı bin meslek sahibi etmişti. 


Bazen tam da sinirlenilecek bir şey olurdu. Bir haksızlık mesela. Çıtı çıkmazdı Osman'ın. Hem aklı her saniye Müjgan'daydı hem de başı belaya girsin istemezdi. Ne de olsa artık başıboş değildi, Müjgan'ı vardı. Bir zamanların belalısıydı oysa. Avare dedim ya az önce, hafif kalır. Hem avare hem serseriydi Osman. Ta ki Müjgan'a rastlayıncaya kadar.


-Abi be, aşk insanı hep mi böyle yapar?

-Sen Osman olduktan sonra, elbet bir Müjgan çıkar karşına. O zaman anlarsın kardeşim.

-Peki sonra ne oldu abi? Kavuştular mı?


Osman ile Müjgan böylece sevişip durdular bir süre daha. Osman tutacağı evi, kuracağı işi, alacağı eşyaları falan bile hesap etmişti. Yastık altı birikimi de fena durumda değildi. Küçük bir manav dükkanı açacaktı Osman. Zaten her gün halde hamallık yapıyordu, tanımadığı yoktu. Bir şekilde dükkanı açtı mı gerisi kolaydı. Hem sonra Müjgan da pek marifetliydi. Elinden her iş geliyordu. Başka bir iş yapsa da olurdu yani ama Osman istemezdi. Müjgan'ı da yanında olsun isterdi. Sabah beraber uyansınlar, çaylarını içsinler, zeytinlerini, peynirlerini yesinler sonra da beraber dükkana gelsinler isterdi. Temizlik, düzen, hesap kitap işleri Müjgan'da, geri kalan ne kadar iş varsa Osman'da olurdu. Belki hayallerindeki hayat olmazdı ama mutsuz da olmazlardı.

Osman kafaya koymuştu. Çıkacaktı babasının karşısına, isteyecekti Müjgan'ı.


-Vay be, helal olsun Osman abime.

-Helal olsun tabi ya. 


Bir gün kendini öyle fazla yormadan, erkenden eve geldi Osman. Kendince hzırlığını yapmıştı. Tabi öncesinde Müjgan ile de konuşmuştu. Utanmıştı Müjgan ama olmaz dememişti. Zaten nasıl desin ki? Osman Müjgan'a yanıktı da, Müjgan Osman'a değil mi sanki? 

Osman çiçeğini, çikolatasını alıp Müjgan'ın kapısını çaldı. Kapıyı Müjgan'ın ağabeyi açtı. Buyur etti Osman'ı içeri. Anasıyla babası da fena karşılamadılar Osman'ı. Osman da haliyle ümitlendi. Sonra adet olduğu üzere Müjgan kahveleri yaptı ve Osman lafa girdi. Allah'ın emri, peygamberin kavli ile Müjgan'ı kendime istiyorum dedi. 


Babası fincandaki son yudumu içti. Ardından bir sigara yaktı. Kötü bir şey söyleyeceği belliydi sanki. Osman yine de kendini bozmadı. Kafası yerde bekledi. Belki birazcık kaldırsaydı kafasını, bir ihtimal Müjgan ile göz göze gelecek ve yine o bahar yeşili gözlerden güç bulacaktı. Ama yapmadı. Az daha sabır oğlum Osman dedi kendi kendine. Babası versin Müjgan'ı, nasıl olsa bir ömür doyacaksın o bahara. Az daha sabır.


-Vermedi değil mi abi?

-Vermedi kardeşim. Üstelik sadece vermemekle kalmadı, niye vermediğini ve asla vermeyeceğini de uzun uzun anlattı.


O anlatırken Osman gözlerini yerden hiç kaldırmadı. Belki kaldırsaydı, bir şey diyebilirdi. Belki kaldırsaydı Müjgan'ı görür cesaret alırdı. Ama belki de ağlıyordu Müjgan, o vakit de iyice harap olurdu.


Adam anlattı durdu. Kalbini de kırmak istemiyordu Osman'ın Allah var. Niyeti kötü değildi. Ama ne fark ederdi ki? Osman o gece Müjgan'ı istemişti, yalnızca Müjgan'ı. Osman'a o gece Müjgan'ı vermesen de dünyaları versen ne fark ederdi ki?


Son sözüm budur dedi adam. Üzülme, daha gençsin dedi. Biraz önce öldürmüş olduğu adamın omzuna elini koydu ve unutursun dedi. Osman başını kaldırdı, gülümser gibi oldu. Ben Müjgan'ı unutacağım öyle mi diye geçirdi aklından. Sonra kalktı oturduğu yerden, Müjgan'a bakındı ama oralarda değildi. Hiçbir şey söylemeden sessizce gitmeye kalktığı sırada, kızın ağlayışları geldi kulağına. Daha da beter oldu Osman. Tüm mahalleyi yakmak geçti aklından. Oysa yetmezdi. Tüm İstanbul'u yaksa, yine yetmezdi. Müjgan için meleketi yaksa yeriydi.


-Peki niye olmadı be abi? Yani niye vermedi babası?

-Onun da kendince nedenleri vardı elbette. 


Ama ne fark eder ki? Osman'ı küstürmüşlerdi bir kere. Osman, o bahar yeşili gözleri istemeden de olsa ağlatmıştı bir kere. İflah olur muydu bir daha?


-İyi de abi, Osman abinin ne suçu var ki? Kızı vermeyen babası.

-İsteyen de Osman.

-Kendini mi suçladı yani?

-Sadece kendini olsa yine iyi. Her şeyi, herkesi suçladı Osman. Bir tek Müjgan'ı ayrı tuttu. Onu nasıl ve neyle suçlayabilirdi ki? 


İnsan o bahar yeşili gözleri nasıl ağlatabilir diye kendini suçladı Osman. Aşkını ciddiye almadı, Osman'ı kızına layık bulmadı diye babasını suçladı. Onu yoksul yarattı diye yaradanı suçladı. Bir türlü yaver gitmedi diye şansını suçladı. Bir tek Müjgan'ı suçlamadı Osman. 


-Sonra ne oldu peki abi? Osman ile Müjgan'ın aşkı bitti mi?

-Biter mi? Delirdin mi sen? Osman'daki aşk bitse, Müjgan'daki bitmez. Müjgan'daki bitse Osman'daki bitmez.

-Kavuştular mı yani? Yoksa Osman abi kaçırdı mı Müjgan ablayı?

-Bak nasıl da inanmıyorsun Osman'ın pes edeceğine. Nasıl da biliyorsun Müjgan'dan vazgeçmeyeceğini.

-Bildiğimden değil de abi, öyle bir anlattın ki, bu aşk bitmez dedim kendi kendime.

-Doğru demişsin kardeşim. Osman ile Müjgan'ın aşkı bitmez. Hatırla, ne dedim daha en başından sana, Osman'ın hayatıydı Müjgan dedim. İnsan nefes almaya devam eder de hayatı biter mi hiç?


Aldığı darbeyle önce bir afalladı Osman ama ertesi sabah toparladı. Belki o sabah toparlayamasa bir daha asla toparlayamazdı. Ama kalktı yataktan. Önce külçe gibiydi vücudu, sonra gidip soğuk suyu çalınca yüzüne geçti. Eski püskü bir aynası vardı, orada baktı kızarmış gözlerine ve ulan Osman dedi, ulan Osman. Sen kim, Müjgan'dan vazgeçmek kim?  


-Çeşme'ye gitti değil mi? Müjgan ablayı beklemeye.

-Aynen öyle yaptı kardeşim.

-Yine geç geldi Müjgan abla ama geldi değil mi?

-Tabi ki geldi.

-Sonra yine elini tutup kalbine götürdü ama Müjgan abla utanıp başını eğdi değil mi? Osman abi de çenesinden tutup başını kaldırdı ve o bahar yeşili gözlerine uzun uzun baktı değil mi?

-Baktı kardeşim.

-O zaman gerisini merak etmiyorum be abi. Çünkü Osman'ın hayatıydı Müjgan dedin ve Osman abi daha ölmemişti. Aşkı niye ölsün ki? Sen hiç dert etme be abi. Çünkü ben Osman abiyi de Müjgan ablayı da anladım. Onlarınki başka bir şeymiş be abi. O yüzden anlatma. Kavuşamadılarsa da anlatma. Bunların hepsini uydurdunsa ve Osman ile Müjgan diye birileri hiç olmadıysa da anlatma. Çünkü ben anladım be abi. Vallahi de anladım, billahi de anladım. Osman abiyi de Müjgan ablayı da anladım. Sen artık ne dersen de faydasız. Benim tanıdığım Osman abi, Müjgan ablayı beklemekten asla vazgeçmez. Müjgan abla da Osman abinin kendisini beklediğini bilir, belki biraz geç kalır ama mutlaka gelir be abi. Haksız mıyım? 

-Haklısın kardeşim. Osman ile Müjgan'ın aşkını kimse bitiremez.

Yorumlar

Popüler Yayınlar