Mutluluk
Kendimizi gerçekte olduğumuzdan daha önemli hissetmemiz, daha doğrusu kendi dışımızda olan diğer şeyler açısından bakıldığındaki önemimizi abartmamız halinde, karşılaştığımız ve esasında istatistiksel olarak normal kabul edilebilecek her şeyi de abartırız.
Bu nedenle başımıza gelen her iyi şeyi hak görerek gerçekten de hakkımız olan sevinci yaşayamadığımız gibi, her kötü şeyi de şahsımıza özel algıladığımızdan, vereceğimiz tepki çok daha büyük olur. Oysa hayat ilahi bir adalet düzeninde işlemekten uzak olduğu gibi, iyilik ya da kötülükte herhangi bir ölçüyü de tümüyle rastlantısal olmasının dışında gözetmez.
Biz, kendi varlığımızı toplumun ve hattta doğanın içindeki herhangi bir parçadan ayrı tuttuğumuz hiçbir senaryoda gerçekten mutlu olamayız. Her ne kadar diğerlerinden iyi, üstün, şanslı, güzel hissetmemiz özgüvenimiz açısından yararlı olsa da, bunun bizi mutluluğumuzdan edecek düzeyde bir kibre dönüşmesi kaçınılmazdır.
Hiçkimsenin özel olmadığı fikrinin sorunsuz kabulü, ortalama bir mutluluk için en gerekli görüş olmakla birlikte, bunun için verilen abartılı bir mücadele, aslolan mutluluğa giden yolda kendimizi sabote etmemiz anlamına gelir. Zira elde etmek için uğraştığımız şey her ne olursa olsun, onun için verdiğimiz çaba ederinden çok ise, yani biz haddinden fazla okumuş, çalışmış, düşünmüş, sevmiş, öğrenmiş ya da her ne yapmışsak varacağımız nokta yine kibrin abartıldığı, kendimizi kendimizin dışında kalandan farklılaştırdığımız bir konumdur.
Tekrar etmekte fayda vardır ki kendimizi, kendimiz dışındakinden farklı gördüğümüz hiçbir senaryo, bizi mutluluğa götürmez. Aksine bu tür tüm senaryolarda kendimizi kendimiz dışında kalanlardan her ne şekilde olursa olsun ayırdığımızda, ölçülü dahi olsa dışsal bir beklenti yaratmış oluruz. Oysa anlamamız gerek en temel kaide şudur ki biz özel değiliz ve bunun istisnası yoktur. Özel olmadığımız hiçbir senaryoda ise beklentilerimiz açısından ayrıcalık sahibi olmamız mümkün değildir.
Son olarak; bu yola bir kez girdik mi geri dönüşü olmadığını da bilmemiz gerekiyor. Zira kibir, bilincin gelişimi yoluyla bir kez oluştu mu ıslahı mümkün değildir. Cehalet sebebiyle oluşan kibrin uzun uğraşlar sonucunda törpülenmesi zor fakat mümkün olsa da bilincin gelişimi yoluyla oluşan haklı kibir, ebedi bir iç sıkıntısının habercisidir.
Yorumlar
Yorum Gönder