Zu’nun Güzelliği

Zu’nun elleri, arzudan çıldıran Ressam’ın tablolarındaki kadının elleri kadar ufak ve beyazdı. Parmaklarındaki incelik, yüzündeki bilgelik, üstündeki gecelik tıpkı Ressam’ın kadınına benziyordu. Ressam her tablosunda Zu’yu biraz daha arzuluyor fakat onu daha iyi, daha gerçek resmettikçe  de sanki güzelliği yok oluyordu. Zu’nun güzelliği Ressam’ın tablolarına geçtikçe ve Ressam’ın arzusu tablolarındaki Zu’ya yöneldikçe, sanki Zu’nun varlığı bedeninden çıkıyor ve her tablosunda biraz daha Ressam’ın bilincine akıyordu. Bazen Ressam, tablolarından birini karşısına alıyor ve kendine şu soruyu soruyordu:


“Bunu ona niye yapıyorum?”

Fakat Ressam bununla da kalmıyor, hemen ardından kendine bir başka şeyi daha soruyordu:

“Bunu kendime niye yapıyorum?”


Ressam’ın dakikalarca süren dalgınlıkları hep bu iki soru yüzündendi. Çünkü hayatındaki en güzel şey Zu’nun varlığıydı. Fakat Zu’nun varlığını Ressam için güzel kılan da bizzat Ressam’ın varlığıydı. Ve Ressam, Zu’ya olan arzusunu, onu hep aynı güzelliğiyle görme ve ona sonsuza dek sahip olma arzusuyla tamamlamak istiyordu. Zu’yu incitmeden, hatta onu haberdar dahi etmeden, sadece kendi için resmediyor ve adeta onun güzelliğini kendi bencil bilinci için sömürüyordu. Fakat Zu’nun olan bitenden haberi yoksa, bu nasıl bir sömürü olabilirdi ki? Peki ya Ressam’ın, onu incitmeden, sadece kendi için resmetmesi niçin bencillik olsun ki?

Belki Zu’nun kendi güzelliğinden haberi bile yok. Daha da tuhafı belki Zu’nun güzelliğinden Ressam dışında kimsenin haberi yok. Ve en tuhafı belki de Ressam’ın arzu duyduğu güzellik, aslında sadece Ressam’ın resmetme arzusuyla yarattığı bir yanılsama. Yani belki de böyle bir güzellik Zu’da bile yok. Fakat Ressam’ın resmetme arzusuyla, Zu’nun alelade varlığı birbirini öyle güzel tamamlamış ki, sonunda Ressam resmettiği Zu’da, gerçeğini aşan ve hatta belki de onda hiç bulunmayan bir güzellik yaratmış. 


Zu’nun güzelliği gün geçtikçe değişiyor, bir gün elleri daha güzelse, bir başka gün gözleri, bir başka gün saçları güzelleşiyordu. Ressam’ın zihninde o gün hangi Zu beliriyorsa tuvalde o Zu hayat buluyordu. Bu değişim sarmalı zamanla öyle bir hale geldi ki, Zu’nun aslının ne bir değeri kaldı ne de ölçüsü. Zu’nun yeşil gözlerinin ve beyaz ellerinin varolması, artık ressam açısından önemsizdi. Çünkü o Zu’yu sadece varolanlarla değil, olabilecek olanlarla da resmetmek ve bir gün artık değiştirilemez, daha fazla mükemmelleştirilemez bir Zu yaratmak istiyordu.

Ressam bu mükemmelleştirme çabası uğruna, Zu’nun elini uzatsa dokunacağı ve başlangıçta tüm arzusunun merkezine koyduğu asıl varlığını sıradanlaştırıyor ve hatta tuvalinde yarattıklarını bu asıldan daha çok arzuladıkça adeta onu yok etmek istiyordu. Çünkü o asıl, Ressam’ın yarattığı herbiri kusursuz olmaya aday Zu çeşitliliğinin bayağı bir formunu temsil ediyor ve varlığındaki biçimsel sınırlarla Ressam’ın ulaşmak istediği mükemmeli kısıtlıyordu.

Yorumlar

Popüler Yayınlar